İstanbul sıradan kaleler gibi düz duvarla çevrili değildir. İmparator Jüstinianus, o ünlü Teodius surları çatlayınca tamir ettirmekle kalmaz. Önüne yeni bir sur daha yaptırır, hakiki surları, en az onun kadar güçlü ikinci bir surla saklar. Önünde okçu mazgalları ve hendekler uzanır. Bu su dolu kanal 20 metre genişliğinde ve 7 metre derinliğindedir, ki sadece o bile şehri koruyabilir. Hoş, o güne kadar bunu aşan olmamıştır daha.
"Yani?" diyeceksiniz. Yanisi şu ki kara cihetinden gelenler, hareketli birlikleri yenecekler, okçuları
sindirecekler, hendeği dolduracaklar, arkebüz (kale tüfekleri) ve toplarla korunan bedenleri aşacaklar, ara bölgeyi temizleyecekler ve asıl sura ulaşacaklardır ki, mücadele daha yeni başlar. Bu 5 engeli aşmayan şehre yaklaşamaz. Üstelik her burç bağımsız birer kale gibidir, diğerleri düşse bile direnmeye devam edebilir.
Bizansın deniz surları nispeten zayıftır, ancak yaklaşan gemilere ateş yağdırırlar. Grejuva denen melanet denizde bile yanar ve su döktükçe daha beter parlar. Haliç ağzı ise dubalar üzerinde yüzen kalın bir zincirle kapalıdır, değil tekne kuş uçurtmazlar.
Hazırlıklar tamam...
Fatih işini sağlam tutar, Sultan olur olmaz (henüz 19 yaşındadır) hazırlıklara başlar. Bir kere civarda başlarını sokacakları, sıkışınca sığınacakları bir yerleri yoktur. Evet Anadoluhisarı iyi bir mevzidir, ancak zayıftır. Türkler başkule ve içkuleyi surla çevirir ve tahkim ederler. Ardından Bizans İmparatorundan Rumeli'de ufacık (!) bir hisar yaptırmak için izin isterler. İmparator burası "Frenk mülküdür, karışamam" dese de Osmanlı ustaları burcu çoktan yarılarlar. Bizans neden sonra tavır koymaya kalkışır ama Mehmed Han "Biz bu hisarı sizin için yaptırıyoruz" der, "Karadenizli korsanlardan şikayet etmiyor muydunuz?" Elçiler gelip gelip gitmeye başlayınca sultan sertleşir ve noktayı koyar: "Anadolu yakası bizimdir" der, "çünkü halkı Osmanlı'dır, Rumeli yakası da bizimdir, zira siz savunmasını bilmiyorsunuz!"
Fatih ilme çok önem verir, denizcilerle oturur, uzun uzadıya akıntıları ve suyun hızını hesaplar. Hasılı Hisarın yeri rastgele seçilmez. Sultanın kaybedecek zamanı yoktur, İnşaatı Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa arasında paylaştırır ve bir yarıştır başlar. Keresteyi Belgrad, İzmit ve Ereğli ormanlarından getirtir, civarda ne kadar metruk kilise ve tapınak varsa taşlarını kullanırlar. Bin duvarcı ustası ve ikibin rençber geceli gündüzlü didinir ki ameleler 6 bini aşar. Boğazkesen Hisarının 3'ü büyük 13 burcu vardır ve toplarla donatırlar. Koca Hisar her şeyiyle 4 ayda biter ki rekor kırarlar.
Bundan böyle Karadeniz'den gelen gemiler yelken indirecek ve geçiş izni alacaklardır. Eh bir miktar da vergi vereceklerdir. Aksini yapan mı? Valla kendi bilir!..
Türkler bununla da kalmaz Kilitbahir ve Çanakkale Hisarlarını yapar, Ege'den gelebilecek takviyelere set olurlar.
Devasa toplar!
Fatih ateşli silahlara çok meraklıdır. Ama elindeki toplar İstanbul surlarını ancak okşar. O, önce malzeme hususunda yoğunlaşır. Değişik karışımlar döktürerek mukavemetlerini inceler, en mükemmeli arar. Ardından balistik üzerine çalışır ki bunlar bilinen şeyler değildir. Peki Urban mı? O iyi bir döküm ustasıdır o kadar. Onlardan mebzul miktarda bulunur ancak Mehmed Han tecrübeye saygı duyar. Bu ustayı onurlandırır, ona asla amele muamelesi yapmaz.
Genç sultan yeni topları sık sık dener, eksikleri tespit etmeye bakar. Nitekim onun topları ilk tecrübesinde bir Venedik yelkenlisini batırır ve kalitesini ispatlarlar. Fatih'in kafasındaki silahlar gitgide şekillenmeye başlar. Üzerinde tam 700 sanatkarın çalıştığı dev toplar 35 tondurlar. Sesi 20 kilometreden duyulur, mesafesi bir mili aşar. Gülleleri 600 kilodur ve düştüğü yeri dağıtıp atar. Toplar hakikaten iyi olur ama bu alametleri taşımak kolay olmaz. Yüzlerce er yol açar, 60 manda ve 30 araba kullanırlar...
Bu hazırlıklar sürerken Rum köylüleri hayvan otlatma meselesinden Türk çobanlarına saldırırlar, eh bizimkilerin elleri armut toplamaz. Öylesine bir itiş kakış çıkar. Görünüşte basit bir vakadır, ancak İmparator panik yapar alelacele kapıları kapar. Ardına duvar ördürür, bir bakıma kendilerini elleriyle hapse tıkarlar.
Gemiler kuleler...
Fatih Gelibolu, Marmara ve Karadeniz tersanelerinde yüzlerce gemi yaptırtır. Yine Müslüman denizciler tekneleriyle gelir, orduya destek olurlar. Gemileri bakır ve demir levhalarla kaplar Rum ateşine karşı tedbir alırlar. Ulaştırma filosu gider gelir civar sahillerden yiyecek, içecek, yem, yakacak, silah ve barut taşırlar. Yüksek surlara karşı "yürüyen kuleler" düşünürler, ki bunlar üç kapılı ve mazgallıdırlar. İçine çalı-çırpı, toprak gibi hendek dolduracak malzemeler koyarlar.
Özetleyecek olursak Fatih işi tesadüfe bırakmaz. Donanmayı güçlendirir, hisarlar yaptırır, toplar döktürür. Harekat için en uygun zamanı seçer, surlara, hendeklere, burçlara, gemilere karşı tedbirler düşünür. Ama en çok güvendiği şey gölgesine sığındığı velilerdir. Zafer müyesser olur mu? Orasını Allah bilir. O dilerse olur, dilemezse olmaz.
Ancak böylesi alimlerle ölüme bile gidilir.
Ve zevkle yürürler ölüme...
"Yani?" diyeceksiniz. Yanisi şu ki kara cihetinden gelenler, hareketli birlikleri yenecekler, okçuları
sindirecekler, hendeği dolduracaklar, arkebüz (kale tüfekleri) ve toplarla korunan bedenleri aşacaklar, ara bölgeyi temizleyecekler ve asıl sura ulaşacaklardır ki, mücadele daha yeni başlar. Bu 5 engeli aşmayan şehre yaklaşamaz. Üstelik her burç bağımsız birer kale gibidir, diğerleri düşse bile direnmeye devam edebilir.
Bizansın deniz surları nispeten zayıftır, ancak yaklaşan gemilere ateş yağdırırlar. Grejuva denen melanet denizde bile yanar ve su döktükçe daha beter parlar. Haliç ağzı ise dubalar üzerinde yüzen kalın bir zincirle kapalıdır, değil tekne kuş uçurtmazlar.
Hazırlıklar tamam...
Fatih işini sağlam tutar, Sultan olur olmaz (henüz 19 yaşındadır) hazırlıklara başlar. Bir kere civarda başlarını sokacakları, sıkışınca sığınacakları bir yerleri yoktur. Evet Anadoluhisarı iyi bir mevzidir, ancak zayıftır. Türkler başkule ve içkuleyi surla çevirir ve tahkim ederler. Ardından Bizans İmparatorundan Rumeli'de ufacık (!) bir hisar yaptırmak için izin isterler. İmparator burası "Frenk mülküdür, karışamam" dese de Osmanlı ustaları burcu çoktan yarılarlar. Bizans neden sonra tavır koymaya kalkışır ama Mehmed Han "Biz bu hisarı sizin için yaptırıyoruz" der, "Karadenizli korsanlardan şikayet etmiyor muydunuz?" Elçiler gelip gelip gitmeye başlayınca sultan sertleşir ve noktayı koyar: "Anadolu yakası bizimdir" der, "çünkü halkı Osmanlı'dır, Rumeli yakası da bizimdir, zira siz savunmasını bilmiyorsunuz!"
Fatih ilme çok önem verir, denizcilerle oturur, uzun uzadıya akıntıları ve suyun hızını hesaplar. Hasılı Hisarın yeri rastgele seçilmez. Sultanın kaybedecek zamanı yoktur, İnşaatı Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa arasında paylaştırır ve bir yarıştır başlar. Keresteyi Belgrad, İzmit ve Ereğli ormanlarından getirtir, civarda ne kadar metruk kilise ve tapınak varsa taşlarını kullanırlar. Bin duvarcı ustası ve ikibin rençber geceli gündüzlü didinir ki ameleler 6 bini aşar. Boğazkesen Hisarının 3'ü büyük 13 burcu vardır ve toplarla donatırlar. Koca Hisar her şeyiyle 4 ayda biter ki rekor kırarlar.
Bundan böyle Karadeniz'den gelen gemiler yelken indirecek ve geçiş izni alacaklardır. Eh bir miktar da vergi vereceklerdir. Aksini yapan mı? Valla kendi bilir!..
Türkler bununla da kalmaz Kilitbahir ve Çanakkale Hisarlarını yapar, Ege'den gelebilecek takviyelere set olurlar.
Devasa toplar!
Fatih ateşli silahlara çok meraklıdır. Ama elindeki toplar İstanbul surlarını ancak okşar. O, önce malzeme hususunda yoğunlaşır. Değişik karışımlar döktürerek mukavemetlerini inceler, en mükemmeli arar. Ardından balistik üzerine çalışır ki bunlar bilinen şeyler değildir. Peki Urban mı? O iyi bir döküm ustasıdır o kadar. Onlardan mebzul miktarda bulunur ancak Mehmed Han tecrübeye saygı duyar. Bu ustayı onurlandırır, ona asla amele muamelesi yapmaz.
Genç sultan yeni topları sık sık dener, eksikleri tespit etmeye bakar. Nitekim onun topları ilk tecrübesinde bir Venedik yelkenlisini batırır ve kalitesini ispatlarlar. Fatih'in kafasındaki silahlar gitgide şekillenmeye başlar. Üzerinde tam 700 sanatkarın çalıştığı dev toplar 35 tondurlar. Sesi 20 kilometreden duyulur, mesafesi bir mili aşar. Gülleleri 600 kilodur ve düştüğü yeri dağıtıp atar. Toplar hakikaten iyi olur ama bu alametleri taşımak kolay olmaz. Yüzlerce er yol açar, 60 manda ve 30 araba kullanırlar...
Bu hazırlıklar sürerken Rum köylüleri hayvan otlatma meselesinden Türk çobanlarına saldırırlar, eh bizimkilerin elleri armut toplamaz. Öylesine bir itiş kakış çıkar. Görünüşte basit bir vakadır, ancak İmparator panik yapar alelacele kapıları kapar. Ardına duvar ördürür, bir bakıma kendilerini elleriyle hapse tıkarlar.
Gemiler kuleler...
Fatih Gelibolu, Marmara ve Karadeniz tersanelerinde yüzlerce gemi yaptırtır. Yine Müslüman denizciler tekneleriyle gelir, orduya destek olurlar. Gemileri bakır ve demir levhalarla kaplar Rum ateşine karşı tedbir alırlar. Ulaştırma filosu gider gelir civar sahillerden yiyecek, içecek, yem, yakacak, silah ve barut taşırlar. Yüksek surlara karşı "yürüyen kuleler" düşünürler, ki bunlar üç kapılı ve mazgallıdırlar. İçine çalı-çırpı, toprak gibi hendek dolduracak malzemeler koyarlar.
Özetleyecek olursak Fatih işi tesadüfe bırakmaz. Donanmayı güçlendirir, hisarlar yaptırır, toplar döktürür. Harekat için en uygun zamanı seçer, surlara, hendeklere, burçlara, gemilere karşı tedbirler düşünür. Ama en çok güvendiği şey gölgesine sığındığı velilerdir. Zafer müyesser olur mu? Orasını Allah bilir. O dilerse olur, dilemezse olmaz.
Ancak böylesi alimlerle ölüme bile gidilir.
Ve zevkle yürürler ölüme...